Abdullah Efendi Konağı

İstanbul'un köklü ailelerinden "Edis"lerin tarihi Midilli'de başladı. Abdullah Asaf Efendi, Altınoluk'a yerleşince adı konağı ile anılır oldu.

Eski adı Papazlık olan Altınoluk'un makus talihini değiştiren bir ailenin Abdullah Efendi Konağı. Ailenindi demek aslında daha doğru. Çünkü sahipleri olan Abdullah Efendi'nin ahfadı, 1977′de Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devretti konağı. 150 yıllık geçmişi olan konağın hikâyesi de aslında dizi olabilecek nitelikte. Midilli'den Arnavutluk'a, İstanbul'dan Mısır'a uzanan bir öykü konakta yaşananlar.

Her masal, "Bir varmış, bir yokmuş" cümlesiyle başlar. Altınoluk'ta Abdullah Efendi Konağı'na adını veren Abdullah Asaf Efendi'nin hayatı da bir masal gibi başladı. Midilli'de doğdu Asaf Efendi. Kurulu bir düzen içinde dünyaya geldi. Ancak hayat Abdullah Asaf'a nice sürprizler hazırlamıştı. Bunlardan bir tanesi de doğduğu, büyüdüğü, vatanım dediği topraklardan "muhacir" olarak Anadolu'ya gitmekti. Ancak Abdullah Asaf'ın göçü, pek çoğunun sonu trajedi ile biten öykülerine benzemedi. Abdullah Asaf Efendi, yaklaşan fırtınayı sezdi ve o zaman adı Papazlık olan Altınoluk'a yerleşti.

PAPAZLA TAKAS ETTİ
Mübadele'den önce, I. Dünya Savaşı'nın sonunda bir Ortodoks rahibi ile anlaştı. Rahip, Midilli'nin tam karşısında, Altınoluk'ta yaşıyordu. O da yaşanacakları sezmişti. O yüzden varlığını takas edebileceği birisini arıyordu. Midilli'de ona denk gelecek tek isim Abdullah Asaf Efendi'ydi. O yüzden Midilli'deki Abdullah ImageAsaf'ın zeytinlikleri ve malları ile o zaman Türkler'in Papazlık dediği Altınoluk'taki rahibin zeytinlikleri takas edildi.

Abdullah Asaf Efendi o günün şartlarında hiçbir kayba uğramadan yeni vatanına ayak bastı. Bir müddet sonra da zaten herşeyi kökünden değiştiren mübadele gerçekleşti. Böylece binlerce dönümlük bir zeytinliğin, ardından da küçük bir yağhanenin sahibi oldu. Zeytinliğin içinde yeralan ve daha sonra ismi ile anılacak olan konak da bu takas sonucunda Abdullah Asaf'ın olmuştu.

Maldan – mülkten yana yüzü gülen Abdullah Asaf'ın ne yazık ki yaşamı evlat acısıyla yaralandı. Nihat, Atıf, Ekrem, Ali ismini taşıyan dört oğlu, Nigâr adlı bir kızı vardı. Ancak üç oğlunu kaybetti. Geriye Nigâr ve Nihat isimli çocukları kaldı. Diğerleri kaza ya da bugün artık sıradanlaşan kızamık, çiçek gibi hastalıklarla vefat etti.

Abdullah Asaf Efendi ve eşi Hatice Hanım'ın herşeye rağmen çok mutlu bir hayat yaşadığı, hayatta kalan çocuklarına çok iyi eğitim verdiği ise bir gerçek. Yaşlı Altınoluk'lular Hatice Hanım'ı hep elinde gül makası, konağın bahçesinde özenle yetiştirdiği sarı gülleri keserken hatırlardı. Eliyle kesip buket yaptığı bu gülleri, eşinin iş dönüşü dinlenmek için kullandığı salıncaklı, hasır – tonet iskemlesinin yanındaki vazoya yerleştirirdi.

Aile her iki çocuğun eğitimlerine büyük önem verdi. O günün şartlarında çok zor olsa da Nigâr için Fransız mürebbiyeler bulundu. Küçük Nigâr, anadili kadar mükemmel bir Fransızca'ya sahipti. Aynı zamanda çok iyi piyano çalıyordu. Aile Ahmet Nihat'ı da ihmal etmemişti. Mekteb-i Mülkiye'ye giden Ahmet Nihat da Fransızca'nın yanı sıra Rumca'ya hakimdi.

@anzachotels
Avantajlarımızdan faydalanmak için bizi takip edin